Foça Fırçanın Ucunda:

Class – Ağustos 1991 – İsmail Özpazarcık

Bir ressam…

Çizgisiyle, lekeyle, renkle soyulan…

Bir ressam…

Müzikle, notayla, melodiyle sarıp sarmalayan yapıtlarını…

Bir ressam…

Brahms’dan, Çaykovski’den, Vivaldi’den söz eden…

Bir ressam…

Pürüssüz, pırıl pırıl parlayan renkleriyle Foça sabahlarında gezdiren fırçasını ve yorulmaksızın

sürdüren yolculuklarını…

Kim mi bu ressam?

Tanıştırayım efendim… Kışları Ankara’yı, yazları Foça’yı mesken tutmuş sayın Suna Özkalan…

Foça’ da buluştuk Özkalan ile. Üretimini sürdürdüğü evinde, Suna Özkalan imzalarıyla anlam kazanmış mekânında… Duvarlarda Altındağ, Foça ve Orkestra resimleri…

‘Resim yaşam biçimim oldu benim. Hayatımı tümüyle resme adadım’ diyen bir hanım var şimdi karşımda. Yüzündeki küçük kırışıklarda bile 27 yıllık resim serüveninin izleri gizli.

Dönemlere ayrılmış Özalan’ın resimleri sanki. ’Boya ile oynarken’ başlayan çizgilerle dostluğu yavaş yavaş "yaşam biçimine’’ dönüşmüş. 10 yıl Altındağ resimleri yapmış hiç durmadan. Her mevsim duvarları boyanan Altındağ’ın farklı tondaki resimlerini… Ardından ‘Orkestra resimleri’ gelmiş. Bir 10 yıl da o çizgiler, o renkler doldurmuş yaşamını. Siyah ve kahverenginin hakimiyetindeki hareket halindeki model resimlerini yaratırken Devlet Opera ve Balesinin tüm provalarını izlemiş tabii, hiç bıkmadan, usanmadan… Derken yaşamına Foça girmiş. Foça ile buluşmasının 13. yılında (evet tam anlamıyla bir buluşma bu. Yazdan yaza alevlenen bir aşk gibi…) birbirinden güzel ‘Foça resimleri’ çıkmış ortaya…

Çatıdaki kiremitlerin kırmızısından, ışıl ışıl deniz mavisine; ağaçların yeşilinden, küçücük evlerin çeşit çeşit boyanmış duvarlarına kadar al gözüm seyreyle: İşte Foça…

Her şey gibi resmin de bir okulunun olduğuna inananlardan Suna Hanım. Ama kendisi ‘alaylı’ sayılır. 10 yıl Lütfü Günay’dan ders almış. Eşref Üren’e götürmüş resimlerini bir süre; o’ndan kritik almış. Ama bana sorarsanız başarısı, günde 12 saat resim çalışmasında gizli. ‘Resim kuyu gibi’ diyor Özkalan; İçine girdikçe derine iniyorsunuz. Derine indikçe, daha keşfedilecek çok dünyanın olduğunu anlıyorsunuz. Yaşamında yalnızca resim var… Git git bitmiyor resim… Tam bir Foça sevdalısı Ressam Suna Özkalan… Bir bakıyorsunuz evinin balkonunda, bir bakıyorsunuz deniz kıyısında ya da kapı önünde Foça’yı dolaşmış, boyalara bulaşmış…

Gönül isterdi, Foça’da resim yapan Suna Hanım, bu resimlerini cennet beldede gönlünce sergileyebilsin…

‘Foça’da resim yapmak çok mu güzel; bu nedenle mi buradasınız?’ diyorum. Yanıtlıyor: Aslında her şey resim. Resim gibi baktığınız zaman orada hep resim bulabiliyorsunuz. Foça da öyle… Resimlerim daha neşeli ve renkli oldu, Foça’da resim yaptığımdan beri…

Siz hem Ankara’yı, hem Foça’yı yaşayan bir sanatçısınız. İki yerleşim biriminin de birbirinden çok farklı paralelde olduğunu gözönünü aldığınızda oldukça şaşırtıcı bir tablo çıkabilir ortaya. Örneğin Ankara’da deniz yok…

Elbette Foça ile Ankara’yı karşılaştırmam mümkün değil… Mecburen Ankara’dayız. Yazın burada üretiyoruz, kışın Ankara’daki sanat galerisinde sergiliyoruz resimlerimizi.

Galerilerde resimlerinizi sergilerken satıyorsunuz da aynı zamanda. Bir ressam emeğin gerçek karşılığını alabiliyor mu? Alıcı kişiler nasıl bakıyor resimlere?

İyi resmi anlamak zor iş… Resmi bilmek lazım. Şimdi iki çeşit resim alıcısı var. Biri büyük ressamların imzasını satın almak (ki bu çok moda) diğeri bizim kendi seviyemizde orta

tabakanın kitap satın alır gibi özen göstererek resmi satın alması… İmza satın alanlar tabloya bakmazlar bile. Hatta telefonla sipariş verirler o ressamın tablolarını. Ama öbür grup

taksitle ya da ressamla uzlaşarak, anlaşarak alırlar resimleri. Hatta bu tabloları birer birer alarak evde bir galeri oluşturanlara bile rastlanır.

Resminizi satınalmak için pazarlık yapanlar çıkıyor mu?

Hayır, pek karşılaşmadım ben. O yönden şanslıyım belki… Sergide tabloların üzerinde yazılıdır zaten ederleri. Bana gelip ‘Aaa çok fiyat’ diyenler çıkmadı. Zarifçe söylediler isteklerini.

Ben de hiçbir zaman çıkıp ’resimlerim şu kadar’ demedim, alıcımın gücüne bıraktım. Bu nedenle benden resim isteyip de almamak mümkün değil.

Ne güzel. Anlaşması çok kolay ressamsınız öyleyse… Pekiyi, size şöyle bir soru sorsam: Ressamlarımızın kıymeti biliniyor mu dersiniz?

Bilinmiyor desem yalan… Gerçi Fikret Mualla bir ekmek ya da bir şarap parasına zor denkleştirmişse de, yaşarken değeri bilinen pek çok ressamımız var. Bir Bedri Rahmi bir Turan

Erol… Dünya çapında bir yığın ressamımız var sonra kadri bilinen…

30 sene önce gelen gidenlerin sayısı çok daha azdı. Şimdi sanatçıyı anlayanların sayısı artış var gibi geliyor bana…

 SOKAKTA RESİM YAPMAK

Suna Hanım Foça’nın hiç de yabancısı değil. İsmen bilmeseler de, Foçalılar hep O’na sokaklarda resim yaparken rastladıkları için Ressam Abla adını koymuşlar.

Ressam Abla, Foça sevdalısı ya, bir bakmışsınız deniz kıyısında bir bakmışsınız evinin balkonunda ya da kapı önünde; Foça’yı kalemine dolamış, boyalara bulaşmış…

Eee ne de olsa her şey resim, hele Foça…